Hikemiyyât Dersleri

İlim ile kendini bilmek
Ben en çok «Ben biliyorum!» diyenden çekiniyorum. Sadece ben değil, toplumdaki genel kabul de budur.
Gerine gerine yahut en mütevazı bir eda ile «Ben biliyorum!» iddiasında bulunan herkese önce bir kem gözle bakılır ve sonra bu iddianın sahipleri şöyle bir tartılıp haklarında son karar verilir. Umumiyetle «Biliyorum!» iddiasını yapanların esasında çok şey bilmedikleri kabul edilir.
Böyle bir iddiada kendini beğenmişlik vardır; ukalâlık sızar sağından solundan bu beyanın; doğrudur; fakat buna rağmen «Biliyorum» iddiasında bulunanların da sonuna kadar neyi bilip bilmediklerini kendilerinden dinlemek, onları sorgulamak gerektiğine inanıyorum.
Bilmek, biliyorum diyebilmek büyük iddiadır. Her ne kadar realitede bilme iddiasında bulunanların çoğu iddialarının taşıyıcıları olamıyorlarsa da bu, «Biliyorum» iddiasında bulunan herkesin böyle olduğu anlamını taşımıyor elbette. Ola ki, iddiasında doğrudur, haklıdır. Belki de durumun iktizasına uygun olarak söyleyişi ukalalık ve kendini beğenmişlik olarak da algılanmış olabilir.
Evet, bilmek iddiasında bulunanlardan korkmalı, çekinmeli... Mekânına, iddia ediş biçimine ve zamanına göre bu iddianın sahiplerine karşı ihtiyatlı davranmak zorundayız. Başta bahsettiğimiz umumî kabulün tersine, adam gerçekten biliyor ve biz peşin olarak bilmediğine hükmediyor isek iki hatayı birden işlemiş oluruz. Evvela bilene karşı önyargılı ve saygısızca davranmış oluruz; sonra da bildiği şeyi ondan öğrenememek gibi başka bir yanlışa düşeriz. Onun o bilgisinden mahrum kalırız. Yok eğer bilmiyor ve biz onu, neyi bilmediğini bilmiyor olmamıza rağmen biliyor kabul ediyorsak, hatanın büyüğünü de o zaman işliyoruz demektir.
Bilenler, insanın bilgiyle olan münasebetini, yani onun bilen veya bilmeyen olmasını dört kategoride değerlendiriyorlar.
1. Bilmeyen ve bilmediğini de bilmeyen. Bunlara kara câhil denir. Kara cahillik hiç bir bilgiyi bünyeye sokmamış olmak demektir. Cemiyette en çok bunlardan vardır.
2. Bilmeyen ama bilmediğini bilen. Bilmenin ilk basamağına adımını atmıştır ve bilmediğini bilmekle ilk bilgisini elde etmiştir. Bunların adı cahildir. Bu anlamda cahillik insanın bünyesinde bilmenin ilk kıvılcımını taşıyan halidir.
3. Bilen fakat bildiğini bilmeyen. Kendinden habersiz nâdan takımı... Başka bir ifadeyle ahmaklar, uyuklayanlar. Bu taifeye gerekli ikazlar yapılmalı ve kendilerinde mevcut olan bilgilerinin farkına vardırılmalıdırlar. Bilinçlenme dediğimiz sürece en çok tabi tutulmaları gerekenler belki de bunlardır.
4. Bilen ve bildiğini de bilenler. Asıl bilgi sahibi olanlar bunlardır. Bu taife ne yaptığını bilir. Bilgi ile alakalı şuura ulaşmışlardır. Yani irfana... Bunlara da arif ismini verirler.
İmdi sen, biliyorum diyenin bildiğini de bilen olduğunu biliyorsan, o sana «Ben biliyorum» dediğinde sakın ona «Nereden biliyorsun?» diye sorma. Sorarsan bilmediğini anla. Bilmediğini anladıysan ilk üç kategoriden hangisine dahil olduğunu araştır ve kendini yeniden yokla. Yeniden bilgilerini tazele, eksikliklerini gidermenin çaresini ara.
Biliyorum diyenin «bilmediğini dahi bilmeyen» olduğunu biliyorsan, ona hiç çekinmeden bildiği şeyi anlatmasını söyle. Bakalım bir şey anlatabilecek mi? Eğer bunu demiyorsan bilgi-marifet adına en büyük ahlaksızlığı sen yapmış olursun.
En iyisi kendin bil, kendini bil. Kimin bilip bilmediğini sen bilirsen, bilirsin. Bilmezsen, ne bilirsin kimin neyi bilip bilmediğini?. Öyle ise idrak murad edilen mânâ ile bizim aramızda bir perde oluşturuyor demektir. Eğer mânâyı doğrudan ve mümkün olduğunca vasıtasız anlamak (ki, vasıtasız anlamak mutlak mânâda hiçbir zaman mümkün değildir) veya fıkhedemiyorsak bile en azından fehmetmek istiyorsak aradan idraki de kaldırmamız yahut onu aşmamız ve idrakin üzerinde ne varsa ona ulaşmamız gerekmektedir. Anlamaktan murat murad-ı ilahiyi anlamak ise idrak dediğimiz şeyin belki de son kertede iptal edilmesi zaruri olacaktır.